13 Şubat 2010 Cumartesi

Ramiz Dayı lost adasına düşerse

Lock: "mr. ramiz, yalış yapıyorsunuz bu böyle olmaz..."
Ramiz dayı: "sen hasan sabbah'ı bilir misin kairdeşşş?"


jack: we have to go back Ramiz!!
Ramiz dayı: sırası değil yeğen, kanma onlara, hangi isminle çağırırlarsa çağırsınlar sençağırdıkları yere gidersen, dönsen de oradan kendin dönemezsin yeğen...
jack: ?!??

'birgün herkes kaybeder sevdiğini kardeş,önemli olan derin kuyularda kendini kaybetmemek'' diyerek adadakileri avutmaya çalışacaktır.

"sayid önemsizdi. sayid cahildi. sayid saftı. sayid'i kullandılar, hor gördüler, itip kalktılar. sayid'in nesini anlatayım sana kardeş. sayid işte öyle herhangi biriydi."

ramiz dayı: "sadakat nedir bilir misin yeğen?"
kate: "???!!!" (kate iç ses: bi bölüm sawyer ile öbür bölüm jack ile takılıyorum,onla ilgili bişi mi diyor acaba?)

jack: dayı ilaçlar nerde?
ramiz dayı:.............
jack:dayıı ilaçlarr nerrde?
ramiz dayı: sakin ol yeğen. bu aceleci sen olmazsın. zamanı gelince bütün ilaçları adadakilere tahsis edecem. bu arada yalnız kalmak nedir bilir misin yeğen?
jack: ?!?

hugo: dayı değişik bi meyve buldum. tadı güzeldir umarım.

ramiz dayı: meyveyi soymadan içinde ne var bilemezsin yeğen.

en çok desmondla olacak diyaloglarını sever, bekleriz.

ramiz dayı(kafasını sallayarak)
- yeğen, sana bir hikaye anlatayım mı?

desmond ( ben dünyanın feleğinden geçmiş, çözmüş adamım edasıyla)
- anlat brothaa

ramiz dayı (güvenle ve gülerek kıs kıs)
- bak yeğen, "alemin dayısına abi diyenle, kara dumanın hikayesi bu, bilir misin sonunu? iyisi mi ben seni hiç yormayayım direk sonunu anlatayım. aslında onu boşver, nasılsa sezon sonunda anlatırlar sana. bak ben başka bir hikaye anlatayım bi ömer vardı, bilir misin ömer'i?

desmond ( hülyalı bakar)
- boşver ömeri dayı ben sana penelopeyi anlatayım mı?

ramiz dayı ( bağdaş kurar sırtını kayaya yaslar)
- anlat be desmond, ama baştan söyleyeyim herkes öldürür sevdiğini

10 Ocak 2009 Cumartesi

Ağlama vakti









Ruhumun boğazında bir el!
Şehrin tenhasından bir ses: çağırır beni; gel!
Ne kimse görsün beni, ne kimseyi göreyim!
Vakit ağlama vakti! Çağırana gideyim.
İndireyim başını, gecenin sinesine
Karışsın hıçkırığım, yağan yağmur sesine,
Gökte buluta inat, aksın gözümden yaşlar.
Şu an benim tek dostum; kaldırımdaki taşlar.

4 Aralık 2008 Perşembe

Geçmiş zaman olur hayali cihan değer

90 ların henüz başı. TRT nin klasik müzik vs. dayatmacı yayıncılığının ve zulmünün kesintiye uğradığı dönemler...

Henüz o dönemlerde video var. Beta ve VHS kasetlerden film izlenir ancak herkesin videosu yok... Bir videonuz varsa da kaset almak zor kiralamak meşakkatli iş. Magic Box' ın Star 1 tv si pazar akşamları Parliament Cinema Club' un sunduğu pazar sinemasını yayınlıyor.

Hafta boyunca dönen tanıtım ile filmi izlemeyi beklersiniz. Film Başladığında muhteşem bir jenerik ve muzzam bir meladi ile sinema başlar... Bizim nesil çocukluğunun sonu gençliğinin henüz başındaki gri renkli dönemi yaşar. Küçük oda, sıcak sobanın yanında bu melodi ile başkta dünyaların hayallerini kurardık.

Merak edenler için filmin müziği: Burada (youtube linkidir)
Sinema klüb jeneriği de burada (youtube linkidir)

O gün bu müziği dileyip jeneriği izlerken başka dünyaların hayallerini kurarken şimdi günlerin hayalini kuruyoruz.

Geçmiş zaman olur hayali vcihan değer...

13 Ağustos 2008 Çarşamba

Kefilin eli cebindedir...

Teminat mektubu kefaleti...
TEKEL baş satıcısı olacak bir ahbaba kefalet. kefil büyük dedemdir. Kefalet sonucu malı mülkü satıp ta parayı öder.


Kefil olunan şahis borcunu ödemez. Merhumun ölüm sebebi olur. (ruhu şad olsun)














Kefili babam olur. Bu bono ile birlikte seri halinde başka bono ve çekler var. Neticesi sıkıntı üzüntü vs vs.

Vesselam kefil demek borcu ben ödeyeceğim demek...

İbret olsun bana diye burada resimleri burada...

Gelecegini biliyordum...

Savaşın en kanlı günlerinden biriydi.
Asker en iyi arkadaşının az ileride, kanlar içinde yere düştüğünü gördü.
insanın başını bir saniye siperden çıkaramayacağı gibi bir ateş altındaydılar.

Asker teğmenine koştu hemen:
- Komutanım, bir koşu arkadasımı alıp geleyim mi?

'Delirdin mi?' der gibi baktı teğmen...
- Gitmeye değmez oğlum, arkadaşın delik deşik olmuş. Büyük olasılıkla ölmüştür bile. Kendi hayatını da tehlikeye atma sakın!

Ama asker o kadar ısrar etti ki, teğmen izin vermek zorunda kaldı.
- Peki, dene bakalım!

Asker yoğun ateş altında fırladı siperden ve mucize eseri, arkadaşının yanına kadar gitti, yaralı arkadaşını sırtlandığı gibi taşıdı. Birlikte siperin içine yuvarlandılar.

Teğmen koşup yaralıya bir göz attı ve nefes nefese bir kenara yıkılmış askere döndü:
- Sana hayatını tehlikeye atmaya değmez, dememiş miydim! Bu zaten ölmüş...
- Değdi Komutanım, değdi! dedi asker.
- Nasıl değdi, arkadaşın zaten ölmüş, görmüyor musun?
- Gene de değdi komutanım, çünkü yanına vardığımda henüz yaşıyordu...

Ve onun son sözlerini duymak, dünyalara bedeldi benim için...
Ve, hıçkırarak, arkadaşının son sözlerini tekrarladı:
'Geleceğini biliyordum!'


Turgut Özakman Şu Çılgın Türkler romanından alıntıdır.

8 Ağustos 2008 Cuma

Ücretlendirme icadı: galoş


Mikrop dolu ortam; poliklinik, hastahane, tedavi merkezi...
İçeride zaten yeterince mikrop var. Var ki tedavi merkezi yapmışlar.
İçeri girmek üzeresiniz, önünüzde iki kutu. muhtemelen kutularda temiz-kirli yazıyor. Temiz olan kutudan aldığınız galoşu ayağınıza giymeye çalışıyorsunuz ancak sıkıntı burada başlıyor.

Oturamıyorsunuz, eğilmeniz gerekli, galoşu ayağınıza geçirmek için bir ayağınızda kaldırmanız gerek... Sonuç olarak galoş giymek cambazlıktır. Eğilmiş tek ayak üzerinde ve bir ayağınız yerden yukarıda, dengenizi sağlamaya çalışırken ellerinizi kullanamazsanız. Çünkü elleriniz le uyduruk ( ama hijyen sağlayan) naylonu ayağınıza giydirmeye çalışırsınız.

Tüm bu sorumluluğun gerekçesi de malum değildir. İçeride barınan mikroplara karşı ayaklarımızı koruruz? :S Yoksa ayaklarımız aslında mikropludur ve içeride karantinaya mı alınmalıdır ?

Ayaklarımız dışında mikropları taşıyan veya korunması gerekli başkaca bir uzvumuz yok mudur, yapısı itibarı ile ayaklarımızdan daha fazla mikrobu barındırabilecek uzuvlarımızda mevcuttur hani ...

Kanaatim tamamen göstermelik, galoş giyerek özgüvenini kaybetmiş ziyaretçiyi içeriye helva kıvamında sokmaya yarayan bir uygulama... Galoşu giyerken kepaze olduğunu zanneden ziyaretçi içeriye savunması düşmüş, teslim olmuş vaziyette girer ve ne denirse itiraz edecek edecek hali de kalmamıştır.

Sonuç: Borcunuz beyefendi sadece 350,00 YTL...
içsel ses: İçeriye galoşla girildiğine göre bu fiyatı da hak edecek bir hizmet verildi. Bu işletmede işler sanıldığı gibi kolay değil baksana galoşu giyerken neler çektim...


28 Temmuz 2008 Pazartesi